1.
DÜNYA SAVAŞI VE RİZE'NİN İŞGALİ
Rize fetihten bu yana
Trabzon sancağına bağlı bir nahiye ve kaza iken, Pazar, Hemşin, Arhavi ve
Hopa Batum'un fethinden sonra oluşturulan Batum Sancağına tabi idi. 1865'de
yapılan Vilayet düzenlemesinde Batum Sancağı Lazistan Sancağı olarak
yeniden tanzim edilmiş ve Trabzon vilayetine bağlanmıştı. 93 harbi olarak
bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus harbi sonunda 3 Mart 1878'de imzalanan Berlin antlaşması
ile Batum Ruslara bırakılınca, Kuraiseba, Mapavri/Çayeli ve Karadere
Nahiyeleri ile birlikte Rize Kazası Lazistan Sancağına dahil edilerek Rize,
Lazistan sancağının merkezi haline getirilmişti.
1877-1878 Osmanlı-Rus
harbi sonrası imzalanan Berlin Antlaşması ile bir kısım topraklar Ruslara bırakılmıştı
ama Rusların Boğazlar ve Doğu Anadolu üzerindeki emellerine ulaşmasına
imkan verilmemişti. Boğazlardan serbest geçme hakkını elde etmek için Türk-
Rus ittifakı teklifi dahil bir sürü diplomatik çaba sarfeden Rusya 1912
Balkan Savaşı esnasında bir yandan Balkanlarda büyük bir slav devleti
kurulması için Bulgar Sırp ittifakını desteklerken diğer yandan 1912 Kasımında
Çatalca önlerine kadar ilerleyen Bulgar ordusunun İstanbul'a girmemesi için
Bulgaristan'a nota veriyordu.
Bu dönemde Ruslar'ın İstanbul'u
işgal planlarının karşısında iki büyük engel vardı. Birincisi Batılıların
tepkisi, ikincisi de Karadeniz'deki Rus Donanmasının bu harekat için yeterli
olmaması. Birinci engelin Avrupa'da çıkacak genel bir savaşta ortadan
kalkacağını hesaplayan Rus yönetimi 1913 yılında Karadeniz'deki deniz gücünü
Osmanlı Devletinin deniz gücünün üzerine çıkartmayı hedefleyen bir
programı yürürlüğe koydu. Rusya'nın Karadeniz'deki gücünü artırma çalışmaları
Osmanlı yönetimini de harekete geçirmiş ve halktan kampanyalarla toplanan
altınlarla donanmanın gücünü artırmak için yeni savaş gemileri satın
alma çalışmalarını başlatmıştı. Genel bir harbin çıkması ihtimalinin
kuvvetlendiği günlerde Osmanlı Donanması için İngiliz tersanelerinde
bedelleri altınla ödenerek Sultan Osman ve Reşadiye zırhlılarının satın
alınması ve Boğazların savunması için Almanlar'la işbirliğine gidilerek
Alman askeri heyetlerinin Türkiye'ye gelmesi Osmanlı yönetiminin İstanbul'u
savunma çalışmalarının temel taşlarını oluşturuyordu.
Avrupa'da yükselen güç
Almanya ve müttefiki Avusturya'ya karşı İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu
güç birliği savaşın habercisi idi. Osmanlı Devleti yaklaşan savaş
tehdidine karşılık topraklarını güvenceye alabilmek için müttefik arayışını
hızlandırmış, fakat ittifak teklifleri İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya
dahil tüm devletler tarafından reddedilmişti.
Rusya'nın İngiltere ve
Fransa ile ittifaka girmesi, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirebilmesi
için önemli bir adımdı. Osmanlılar'ın 1 Ağustos 1914'de Rusya'ya harp
ilan eden Almanya ile 2 Ağustos'da anlaşma imzalayarak ittifaka girmesinin
esasını ise Boğazlar'ın muhtemel bir Rus istilasından korunması için
Almanya'nın gücüne dayanma teşkil ediyordu. Almanlar'ın bu antlaşmadan
beklentisi ise Ruslar'ın bir kısmı kuvvetinin Osmanlı sınırlarında meşgul
edilmesi idi.
Türk- Alman İttifak
antlaşması gereği Osmanlı devletinin Almanlar safında Rusya ile savaşa
girmesi gerekiyordu. Fakat Osmanlı Ordusu savaş için henüz hazır değildi.
Gerçi seferberlik ilan edilmişti ama Almanya tarafından gönderilen silah ve
malzemenin İstanbul'a ulaşması ve ordunun bu silahlarla techiz edilebilmesi için
zamana ihtiyaç vardı. Osmanlı yöneticileri Almanlar'ı hemen savaşa
girmemek konusunda ikna etmişlerdi.
Almanlar müttefiki olan
Avusturya'nın Rus ve Sırp orduları karşısında başarı sağlayamaması ve
Marn'da Fransızlara yenilmelerinden sonra İngiltere ve Rusya'ya savaş açması
için Osmanlı yöneticilerine baskılarını yoğunlaştırmışlardı. Böylece
Ruslar'ın bir kısım kuvvetleri üzerimize gelecek ve kendi cephelerindeki
baskı zayıflayacaktı.
Parası ödenerek İngiliz
tersanelerinden satın alınan iki savaş gemisine İngiltere hükümeti tarafından
el konularak Osmanlı'ya verilmemesi Osmanlı donanmasının Rus donanmasına
karşı denge kurmasını engellemişti. Bu olayın ardından iki Alman savaş
gemisi itilaf devletleri donanmasının önünden kaçarak Boğazlardan geçip
İstanbul'a geldi. Bu gemiler Osmanlı devleti tarafından satın alındığı açıklanarak
16 Ağustos'da gemilere Osmanlı bayrağı çekildi. Bu iki modern gemi ile
Osmanlı donanmasının Karadeniz'deki Rus donanmasına karşı tam olarak üstünlüğü
temin edilemiyorsa da bir ölçüde denge sağlanıyordu.
Alman amirali Souchon'un
Osmanlı donanması komutanlığına atanarak, Yavuz ve Midilli adı verilen bu
iki gemi ile Osmanlı donanmasına bağlı diğer gemilerin müşterek eğitim
çalışmalarına başlandı. Bu olay aynı zamanda Osmanlı Devletini Rusya ile
harbe tutuşturmak tertiplerinin en önemli halkası idi.
Amiral Souchon önce
Marmara ve Boğazlar'da yeterli eğitim yapılamadığından bahisle Donanmanın
Karadeniz'e çıkması için Osmanlı Başkomutanlığı'ndan izin ister. Bu
istek 20 Eylül 1914'de Balkanlar kurulunda reddedilir. Fakat Almanya'nın da
baskısı ile Başkomutan vekili Enver Paşa'dan Boğazdan pek ayrılmamak ve
aynı gün tekrar Boğaz'a dönmek şartı ile şifahi bir emir alınır ve
Donanma 5 Ekim'de Karadeniz'e çıkıp eğitim amaçlı manevralar yapmaya başlar.
Almanya'nın savaşa
girmesi için yaptığı baskılara daha fazla dayanamayan Enver Paşa ile
Almanlar arasında 21 Ekim'de Osmanlının harbe sokulmasına dair gizli bir
protokol imzalanmıştı. Bu protokola göre Rus filosunu bir baskınla imha
edip Karadeniz'de üstünlüğü sağlayacak olan harekatın zamanı Amiral
Souchon'a bırakılıyordu.
25 Ekim 1914'de bu konuda
gizli bir emir alan Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı Donanması Karadenize
çıkıp 29 Ekim'de Rus limanlarını bombardıman eder ve bunun üzerine Osmanlı
-Rus savaşı başlar. Bu olay İstanbul'da şok yaratmıştı. Birçok balkan
devletin savaşa girdiğini bu olaydan sonra öğrenmişti. Hükümetin son bir
gayret gösterip savaşı önlemek için yaptığı tazminat ödemek teklifini
reddeden Ruslar, 1 Kasım'da Doğu Anadolu'daki Türk hududuna saldırdılar.
Sarıkamıştan Türk topraklarına giren Rus kuvvetleri Köprüköy'e doğru
ilerlemeye başladı.
Savaş öncesi Türk- Rus
hududu 1878'de imzalanan Berlin antlaşması ile tespit edilmişti. Sınır
Karadeniz sahilinde Hopa'nın hemen doğusunda Kopmuşburnu denilen mevkide başlıyor
ve Kemalpaşa ilçesi, Borçka, Murgul, Artvin, Şavşat ve Ardanuç Rus işgali
altında kalıyordu.
1877-78 Osmanlı - Rus
savaşı sonrasında bu bölgeden pek çok insan Rus işgali altında yaşamamak
için Anadolu'ya göç etmiş Ruslar, bölgede nüfus dengesini değiştirmek için
dışarıdan getirdiği Ermeni ve Rumları bölgeye yerleştirmeye başlamıştı.
Fakat hala daha bölgede önemli sayıda Müslüman Türk ahali vardı. Savaştan
önce Enver Paşa tarafından kurulan Teşkilat-ı Mahsusa da işgal altında
kalan bu topraklarda halktan örgütlediği gönüllülerle işgal altındaki
vatan topraklarını kurtarmak için faaliyete geçmişti.
Sahilde hududu Hopa Hudut
bölüğü korumakta idi. Seferberlikte bu birlik takviye edilerek tabur haline
getirilmiş ve harp başladığı zaman Müstakil Trabzon Jandarma Alayı ve gönüllülerle
takviye edilmişti. Karşısında ise Batum müstahkem mevkinde bulunan 4
taburlu bir piyade alayı, 1. Koban Plaston taburu, 1 Hudut taburu, 1 istihkam
taburu, 8 top ve 1 süvari bölüğünden oluşan Rus kuvvetleri vardı. Harbin
başlangıcından sonra Ruslar buradaki kuvvetlerini artırmış ve Kafkas
Cephesine takviye olarak gönderdiği 2. Türkistan Kolordusunun 19. Türkistan
Alayını sahil müfrezesine takviye olarak göndermişti.
Ruslar, Doğu
Anadolu'daki sınırlarımıza saldırdıkları zaman sahilde harekete geçmemiş
Batum ve çevresini savunmaya yönelik şekilde mevzilenmişlerdi. Karadeniz'de
Osmanlı donanmasına ve özellikle Yavuz'un toplarına karşılık Batum'a iki
adet 25 cm'lik top yerleştirmiş, bölgeye muhtemel bir Türk çıkartmasına
karşı hazırlık yapmışlardı.
Osmanlı Genelkurmayı,
Kafkas Cephesinde yeterli yol bağlantısı olmadığı için savaşan
birliklerinin takviye ve tedarikini donanmanın koruması altında Karadeniz
yolu ile yapmaya mecburdu. Bu konudan Almanlar'dan yeni alınan Yavuz ve Midilli
gemilerine çok güveniyordu. Uzun menzilli topları ve süratleri ile Rus
donanmasındaki gemilere nispeten üstün olan bu gemilere rağmen Karadeniz'de
Rus Donanması'na karşı bir üstünlük sağlanamamıştı. Fakat Ruslar bu
gemilerden çekiniyor, özellikle Yavuz Boğazdan içeri girdiği dönemlerde
etkili oluyordu. Nitekim 17 Kasım'da bir Rus filosunun Trabzon'u bombardıman
ettiği ve batıya doğru ilerlediği haberi alınınca Yavuz ve Midilli Boğazdan
çıkmış Sivastopol'a dönüş yolunda Rus donanmasının yolunu kesmişti.
Balıkava bölgesinde yapılan deniz muharebesinde yara almasına rağmen Yavuz,
Ruslar'a korkulması gereken gemi olduğunu göstermişti.
Doğu Anadolu'ya Rus
taaruzunun başladığı 1 Kasım 1914'de Sahil kesiminde bulunan kuvvetlerimize
örtme ve gözetleme emri verilmişti. Daha sonra hududdaki Rus karakollarına
baskınlar yaparak bir kısım Rus kuvvetlerini meşgul etmek ve bu birliklerin
Doğu Anadolu'ya takviye olarak gönderilmesine mani olmak emri alan sahil
birliklerimiz Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlediği işgal altındaki bölgenin
halkı ile birlikte harekete geçerek Rus kuvvetlerine baskınlar yapmaya başlamıştı.
15 Kasım'da Hopa'nın doğusunda
Kopmuşburnu mevkinde bulunan Rus sınır karakolunu kuşatan bir müfrezemiz
denizden Rus gemilerinin bombardımanı sonucu geri çekilmek zorunda kalırken
Beldesor mevkiinde Rusların başlattığı karşı hücum da geri püskürtülmüştü.
18 Kasım'da Batum tarafından
gelen iki Rus kruvazörü, Hopa ve civarını topa tutmuş fakat bu bombardıman
sahilindeki Türk taaruzunu durduramamıştı. Ruslara baskın veren Teşkilat-ı
Mahsusa birlikleri 4 subay ve 63 er esir almışlar ve bölgedeki bazı köyleri
ele geçirmişlerdi.
Sahilde çatışmalar başlayınca
Artvin ile Zeytinlik bucağı bölgesindeki Melo (Sarıbudak köyü) Hudut
taburu ile bağlı birlikler de harekete geçmişti. Bu birlikler ileri
hareketle 22 Kasım'da Artvin'e girerken, Hopa Hudut Taburuna bağlı ve 2000 kişiden
oluşan Sahil Müfrezesi ile 23 Kasım'da Çoruh Nehrini geçerek Borçka'yı
Rus işgalinden kurtarmıştı.
Sahil Müfrezesi komutanlığından
III. ordu komutanlığına gönderilen bir yazıda kurtarılan bölgenin
korunması için kuvvet yada bölge halkından oluşturulacak gönüllü
birlikler için silah gönderilmesi istenmişti. Cevabı yazıda "Fırsat
buldukça düşmana taarruz etmeleri, mümkün olduğu kadar fazla düşman
kuvvetini üzerlerine çekmeleri ve ele geçirilen malzemeyi geri taşımaları
istenerek, kuvvet ya da silah göndermenin şimdilik mümkün olmadığı"
bildirilmekteydi. Alınan emre göre hareket eden birliklerimiz 25 Kasım'da
sahideki Rus kuvvetlerine bir baskın vererek 140 esir almış ve 4 top ele geçirmişti.
2 Aralık'da Rus donanmasına
bağlı bir muhrip Hopa'dan sahili takip ederek Çoruh nehri kenarına kadar
ilerlemiş ve Hopa Hudut taburu ile Teşkilat-ı Mahsusa gönüllülerinden oluşan
birliklerimizin üzerine yüz küsür mermi atmıştı. Bu birliklere Topcu
Binbaşı Ziya Bey kumanda etmekte idi. 7 Aralıkta 4 Rus muhbiri daha gelmiş
bunlardan biri Abuısla (Esenkıyı köyü) bölgesini bombalarken üçü Hopayı
topa tutmuştu. 15 Aralıkta Çoruh'un batı yakasındaki Gonia (Gönye) bölgesine
bir çıkartma yapan Rus kuvvetleri Batum'un çevre ve irtibatını kesmekle görevli
Rıza Bey komutasındaki kuvvetlerimizin güvenliğini tehdit etmeye başlamıştı.
17 Aralıkta iki Rus muhbiri Hopa'yı bombalayarak Gönye'ye çıkan
kuvvetlerine destek sağlarken birliklerimizin harekatı başarı ile sürmüş
Borçka'dan inen Rıza Bey müfrezesi 20 Aralıkta Pehlivan/ Beğlevan (Güreşen
köyü) tepelerini ele geçirmişlerdi.
Batum'un tehlikeye düştüğünü
gören Rus'lar General Livahof'u Batum Müstahkem Mevkii Komutanlığı'na
atayarak bölgeye yeni takviyeler gönderirken Batum civarındaki kuvvetlerimiz
Batum ve Havalisi Müfrezeler Komutanlığı adı altında Rıza Bey'in, Artvin
Bölgesindeki kuvvetlerimiz de Bahaettin Şakir Bey'in komutasına verilmişti.
Doğu Anadoludaki Rus
ilerleyişinin Köprüköy'de durdurulması İstanbul'da sevinçle karşılanmıştı.
Köprüköy muharebelerinden sonra Rusları bir kış taaruzuyla imha etmek üzere
90.000 kişinin soğuktan donarak şehit olduğu bir felaketle sonuçlanacak
olan Sarıkamış Harekatı planlandı. Enver Paşa 22 Aralık 1914- 2 Ocak 1915
tarihleri arasında icra edecek bu harekat için III. Ordu komutanlığını
bizzat üzerine aldı.
Başkomutanlık III.
Ordunun bu harekatı için Batum'un ele geçirilmesine büyük önem vermekte,
bunun için İstanbul'dan Hopa'ya ve Batum'un kuzeyine birer tümen çıkartılması
planlanmaktaydı. 16 Kasım'da bu konu ile ilgili Donanma komutanlığına emir
verilmişti. Tümenler Batum'u alacak sonra Çoruh vadisinden Ardahan'a doğru
ilerleyerek Doğu Anadolu'daki Rus kuvvetlerinin arkasına sarkacaktı.
Bu taaruz için İstanbul'dan
gönderilen takviye ve malzemelerin nakliyesi de 6 Aralıkta denize açılan
Yavuz'un liderliğindeki Hamidiye, Mecidiye muhribleri ve donanmaya bağlı diğer
gemilerin koruması altında yapılacaktı. Taşıt gemilerinde bir tümenin
yerini Alman Yarbay'ı Stanke Bey'in komutasında 3. piyade tümeninin 8. alayı
yüklenmişti.
8. alayın iki taburu,
iki dağ bataryası, 100 süvari ve bir miktarda cephanesi vardı. Alayın
makinalı tüfek bölüğü ise daha sonra nakledilecekti. Bu kuvvetler Hopa'ya
çıkartılamadığı için 10 Aralık'ta en yakın iskele olan Rize'ye çıkartılmıştı.
Bu kuvvetler sahili izleyerek yaya olarak doğuya doğru ilerlerken 11 Aralık günü
İstanbul'dan Trabzon'a çıkartılmış gönüllü çeteler de kayıklarla
Rize'ye gönderilmişti.
Rize'ye boşaltma yaptıktan
sonra filo dönüş yolunda iken Yavuz, yanına Peykişevket muhribini de alarak
10 Aralıkta Batum'a kadar uzanmış ve şehre kısa bir süre bomba yağdırmıştı.
Yolların elverişsizliği nedeni ile birer kol halinde yürüyebilen Stanke Bey
Müfrezesi 16 Aralıkta Borçkaya ulaşmış ve ertesi gün buradan hareketle 21
Aralıkta Artvin'e varmıştı.
Sahildeki kuvvetlerimiz
Rusların karşı taaruzlarını püskürtürken, Trabzon'a asker ve malzeme çıkartan
gemilerimizi korumak için bölgede bulunan ve Yavuz'un kumanda ettiği filomuza
bağlı Hamidiye zırhlısı 24-25 Aralık gecesi Batum'u bombaladı. 26 Aralıkta
bu görevden dönerken Boğaz önlerinde mayına çarparak ağır yara alan
Yavuz'un devre dışı kalması ile Osmanlı Donanması Karadeniz'deki üstünlüğünü
kaybetmiş, Kafkas Cephesini deniz yolu ile takviye etme imkanı kalmamıştı.
Karadeniz'de Rus Donanmasına
karşı üstünlük sağlanamadığı için Batum dolaylarına yapılacak olan
çıkartmadan vazgeçildi. Artvin bölgesindeki Bahaettin Şakir Bey Müfrezesi,
Melo Hudut Taburu ve daha önce İstanbul'dan Trabzon'a çıkartılan ve İttihat
ve Terakkinin ünlü fedaisi Yakup Cemil komutasındaki 450 gönüllüden oluşan
birlik, Alman Subay'ı Topcu Binbaşı Stanke Bey'in emrine verilerek özel bir
müfreze kurulmuş ve Ardahan'ı ele geçirmeleri emri verilmişti. 23 Aralık'ta
Ardanuç'a ulaşan müfreze ağır kış şartlarına rağmen Ardanuç - Ardahan
istikametine doğru harekete geçti ve ağır zaiyat vermelerine rağmen 29 Aralıkta
Ardahan'ı zaptetti.
Sarıkamış'ta bir facia
yaşandığından habersiz Stanke Bey müfrezesi 3 Ocak 1915'de üç koldan Rus
taarruzuna uğrayarak ağır kayıplar verdi. Üstün Rus kuvvetlerinin
taarruzuna karşılık Ardahan'ı daha fazla elde tutmanın mümkün olmadığını
görünce 4 Ocak'ta 500 yaralısını Ardahan'da bırakarak geri çekilmeye
mecbur kaldı. Savunma ve çekilme esnasında büyük zaiyyat veren Stanke Bey Müfrezesinin
artcılarının tamamı imha edilmiş, kalanlar 7 Ocak'ta Ardanuç'a ulaşabilmişlerdi.
3 Ocak'ta 8. Piyade alayının
İstanbul'da kalan ve 4 tüfekten oluşan makineli tüfek bölüğü Hopa'ya çıkartılmış
2 makineli tüfek Hopa'da bırakılırken 2 tüfek ile Ruslardan alının iki
sahra topu Ardanuç'a gönderilmişti.
Batum bölgesindeki
kuvvetlerini takviye ederek toparlanan Ruslar da karşı taarruza geçmiş ve
Pehlivan köyünün kuzeyine düşen Sultan Selim Tepelerini savunmaya çalışan
Rıza Bey Müfrezesini sıkıştırmaya başlamıştı. Hopa tarafından ise Rus
taarruzları denizden yapılan bombardımanla desteklenmektedir.
III. Ordu komutanlığı
Stanke Bey'den Artvin'i savunmasını istemişti. Bir müddet geri çekilen
birliklerin toplanması ve yerli halkın bölgeden emniyet içinde göç etmesi
için Ardanuç'ta bekleyen Müfreze 18 Ocak'ta Artvin'e dönmüştü. Bu sırada
bölgeden ayrılarak İstanbul'a dönen Yakup Cemil'in yerine müfrezesinin
komutanlığına Yüzbaşı Halit Bey geçmişti.
Daha önce Artvin'i ne
bahasına olursa olsun savunma emri alan Stanke Bey'e, Rus donanmasının
bombardımanı altında güç durumda kalan Hopa'nın Rusların eline geçme
ihtimalinin artması üzerine "Duruma göre hareket ediniz" emri gönderilmişti.
Hopa'da çok miktarda erzak ve malzemenin bulunması, burasının Borçka ve
Artvindeki kuvvetlerin ikmal yeri olması nedeniyle durum kritik bir hal almıştı.
Rıza Bey müfrezesinde takviye alarak karşı taarruza geçen Ruslar karşısında
güç durumda kalarak Murgul'a çekilmişti. Bir kısım kuvvetlerini Artvin'de
bırakan Stanke Bey Rusların üzerine taarruz için harekete geçmiş fakat
durumun buna elvermemesi üzerine 29 Ocak'ta tekrar Artvin'e dönmüştü.
Bu sırada Trabzon Seyyar
Jandarma Alayı Rıza Bey Müfrezesini takviye için emir almış ve bölgeye
gelmişti. Alayın Giresun Jandarma Taburu, Hopa - Arhavi arasında sahilden bir
Rus çıkartmasına karşı tedbir alırken Alay komutanı Kazım Bey de Hopa'ya
gelmiş ve Hopa civarındaki birliklerin kumandasını eline almıştı. 30
Ocak'ta bir tabur ve Teşkilat-ı Mahsusa birliği Abuislah (Esenkıyı Köyü)
Sultan Selim Tepesi hattında idi. Ruslar Borçka'da 10.5'luk ve 15'lik obüsler
kullanırken sahil müfrezemiz Rus Donanmasının sıkı ablukası nedeniyle iaşe
sıkıntısı çekmekteydi.
Şubat sonuna doğru
durum Rusların lehine değişmeye başlamış 26 Şubat'ta sahilden 8 top, 16
makineli tüfek ve denizden donanmanın desteği ile hücuma geçen Ruslar, Hopa
ve İskaristi (Subaşı Köyü) ye girmişti. Yeni savunma hattı Ciha -
Afyonbaba Tepesi - Tagisti Dağı - Balıklı Tepeleri - Murgul hattında
uzanmaktaydı. Stanke Bey'e bir kısım kuvvetini Artvin'in savunması için bırakarak
Arhaviye gitmesi emredildi. Murguldaki birliklere de Stanke Bey'in emrindeki 8.
Alay bölgeden geçene kadar mevzilerini terk etmemesi emredilmişti. Buradaki
birlikler Borçka'dan ilerleyen Rus birlikleri karşısında daha fazla
tutunamamış Bodocur (Arhavi'ye bağlı Dülgerli Köyü)a geri çekilmişti.
8. Alay bu durumdan habersiz ve şans eseri Murgul bölgesini işgal eden Rus
birliklerine rastlamadan Murgul vadisinden batıya geçmişti.
Stanke Bey III. Ordu
komutanlığına yazdığı 3 Mart tarihli raporda Rusları ancak Arhavi Deresi
boyunda oluşturulacak yeni bir savunma hattı ile durdurabileceğini ve eğer
bir tümen takviye gönderilirse Rusları taarruzla geri atmanın mümkün olacağını
bildirmektedir.
7 Mart'ta Pazar Jandarma
Bölüğü ve Pazar gönüllüleri Murgul tarafında, Hopa Hudut Taburu Balıklı
Tepeleri batısında, İstanbul'dan yeni gelen gönüllü taburundan iki bölük,
beş jandarma bölüğü ve gönüllüler ise kıyı bölgesinde mevzilenmişti.
8. Alayın iki taburu, iki top, dört makineli tüfek Kordelit'te (Arhavi'ye bağlı
Konaklı köyü), İstanbul'dan yeni gelen gönüllü taburundan iki bölük
Bodocur'da (Soğucak - Dülgerli köyleri) ihtiyatta beklemektedir. Devam eden
çarpışmalar nedeni ile birlikler karışık bir şekilde mevzilenmişti.
Hopa'ya yeni toplar ve
birlikler çıkartan Ruslar 11 Mart sabahı denizden donanmanın top atışları
ile destekledikleri bir taarruz başlattılar. 2 gün 2 gece süren şiddetli çarpışmalardan
sonra ağır zaiyyatlar veren birliklerimiz 14 Mart'ta Bodocur Deresi'nin güney
sırtı ile Arhavi Deresi'nin Batı sırtlarına çekildiler. Ruslar'ın
cepheden taarruz eden birliklerine, denizden donanmaya bağlı gemiler Türk
mevzilerine bomba yağdırarak yardım etmiş ve Arhavi işgal edilmişti.
Lazistan Müfrezemizin yeni karargahı Lome'de (Arhavi'ye bağlı Yolgeçen Köyü)
idi. 16 Mart'ta mevzilerimizin karşısına kadar ilerleyen Ruslar torpidoların
korumasındaki nakliye gemileri ile Arhaviye 1 tabur kadar asker çıkartmış
ve Arhavi Deresinin doğu yamaçlarındaki mevzilerini kuvvetlendirerek
kuvvetlerimizin muhtemel karşı taarruzlarına karşı tedbir almışlardı.
Sahilden Arhavi'ye kadar
ilerleyen Ruslar Sahildeki kuvvetler için ihtiyatta tuttukları birliklerini de
kullanarak bütün güçleri ile Artvin üzerine yüklendiler ve 21 Mart'ta
Artvindeki birliklerimizde geri çekilmek zorunda kaldı. Artvin Rusların eline
geçtikten sonra, Artvin'i savunan birliklerimiz Çoruh Vadisini kaplayacak şekilde
Melo istikametine çekilirken sahildeki birliklerimizin ikmal ya da geri çekilmek
için kullanılabilecekleri kıyıyı takip eden dar bir yoldan başka yol
yoktu. Bu yolun sürekli Rus donanması tarafından kontrol edilmesi durumu daha
da vahimleşmekteydi.
Rusların sahilden
ilerlemeye başlaması bölge halkının göç etmeye başlamasına neden olmuştu.
28 Mart'ta Trabzon'da Lazistan ve Havalisi Komutanlığı kurularak komutanlığına
Avni Paşa atandı. Sahildeki birlikleri takviye için Trabzon vilayetinde 17-18
ve 45-50 yaş grupları silah altına alınmaya başlandı.
Arhavi Deresi boyunca
mevzilenmiş birliklerimiz de Lazistan Müfrezesi adı altında toplanarak
kumandanlığına Stanke Bey atandı. Buradaki birliklerimiz 8. Piyade Alayı,
Trabzon Jandarma Alayı ve Teşkilat-ı Mahsusa Alayı, süvari takımı, iki dağ
bataryası ve istihdam bölüğünden oluşmaktaydı. Gönüllülerden oluşan
Teşkilat-ı Mahsusa Alayına gönüllüleri disipline ederek nizami bir kuvvet
oluşturmak için İstanbul'dan gelmiş bulunan Yüzbaşı Rıza Bey komuta
etmektedir.
14 Nisan 1915'de mevcudu
56 subay 5978 er, 8 makineli tüfek ve 6 dağ topu olan Lazistan Müfrezesi bir
ay içinde Trabzon bölgesinden gönderilen yeni gönüllülerle 8640 kişiye
ulaşmış fakat ateş gücünü teşkil eden makineli tüfek ve top sayısında
bir değişiklik olmamıştı.
1915 yılında Birinci Dünya
Savaşının seyrinde olan değişmeler ve Rusya'nın Batı Cephelerinde zayıf
düşmesi üzerine Kafkas Cephesindeki Rus taarruzlarının şiddeti düşmüş
ve sahil cephesinde daha çok savunmaya yönelik olmuştu. Ayrıca Yavuz'un
tamir edilerek tekrar denize açılması ile Rus donanmasının Karadenizde
pervasız dolaşmasına da son verilmişti.
Arhavi Deresinin doğu
yanındaki iki hattan oluşan bir savunma sistemi kuran Rus Generali Lyakhov,
Sahil Müfrezemizin takip eden aylardan yaptığı mükerrer taarruzları geri püskürtmeye
muvaffak olmuştu. Bu esnada Stanke Bey'de hastalanarak Cepheden ayrılmıştı.
Savaşın başlangıcında Türk kuvvetlerinin bu bölgede başarı kazanmasının
en önemli sebeplerinden biri Artvin, Borçka, Kemalpaşa ve Acara bölgesinin
halkı Ruslara isyan ederek Türk ordusuna yol açması idi. İsyanları Türk
kuvvetlerinin bölgeden çekilmesi ile de devam etti. Onlara Orta Çoruh
Vadisinde Rus işgalinde kalan bölgenin ahalisi de katılmıştı. Ruslar üç
ay kadar süren bu isyanı katliam yaparak Nisan sonlarına doğru bastırabildiler.
1915 yılı sonlarına doğru,
Çanakkale'deki harbin bitme aşamasına geldiği günlerde Ruslar'ın Kafkas
Cephesindeki ordularının komutanı olan General Yudeniç, Çanakkale'de
serbest kalacak Türk birliklerinin Kafkas Cephesine takviye olarak gönderilmesinden
önce bir taarruzla Kafkas Cephesindeki Türk savunmasının kilidi olan
Erzurum'u almayı ve Doğu Anadolu'da ilerleyen kuvvetlerin ikmalini kolayca sağlayabilmek
için Trabzon limanını ele geçirmeyi planlamıştı.
General Yudenich'den
Erzurum istikametine başlayacak Rus saldırısını gizlemek için taarruz emri
alan sahil kuvvetleri Erzurum taarruzundan bir hafta evvel Rus donanmasına
mensup 7 gemilik bir filonun ateş desteği ile 5 Şubat 1916'da harekete geçtiler.
Kuvvetlerimiz Rus donanmasının ağır bombardımanı altında sahilden iç
kesimlere çekilmek zorunda kalırken cepheden de 19. Türkistan Alayı tarafından
sıkıştırılıyordu. Sonunda 6-7 Şubat gecesi Sümle (Fındıklıya bağlı
Sümer köyü)- Viçe (Fındıklı) Hattına çekilmek zorunda kaldılar.
III. Ordu komutanı
Trabzon'a sekiz makineli tüfek bölüğü, 32 makineli tüfek, bir dağ
bataryası ve iki uçak getirmekte olan Yavuz zırhlısının sıkışık
durumdaki sahil müfrezemize ateş desteği sağlamasını istemişti. Rus
donanması 7 Şubat'ta Pazar'ı, 8 Şubat'ta da diğer sahil kasabalarını
bombalarken Rus kuvvetleri Abu (Çağlayan) Deresi doğu sırtlarını ele geçirmişti.
Sahildeki kuvvetlerimiz donanma desteğindeki Rus kuvvetlerinin 11-13 Şubat'taki
taarruzlarını püskürtürken Yavuz'un Trabzon'a boşalttığı silah ve
cephane Erzurum'a gönderilmişti.
15 Şubat'ta karadan 9 piyade taburu ve donanmanın desteği ile saldıran Ruslar Abı (Çağlayan) Deresindeki Türk savunma hattını yararak Piskhala (Arılı) Deresine kadar ilerlediler. 15-16 Şubat gecesi kuvvetlerimiz bir gece taarruzu düzenledilerse de Rusları geri atmaya muvaffak olamadılar ve Rusların ard arda gelen taarruzları karşısında tutunamayıp Furtuna Deresi - Büyük Dere batısına çekildiler.
16 Şubat'ta Erzurum'un
Rusların eline düşmesinden sonra Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey bir beyanname
yayınlayarak Rus işgaline uğraması muhtemel olan Trabzon'un doğusunda kalan
bölge halkından batıya göçmelerini istemişti. Hamidiye (Pazar'a bağlı
Hamidiye Köyü) Yukarı Viçe (Çamlıhemşine bağlı) hattında oluşturulan
yeni savunma mevzilerimize küçük saldırılarda bulunan Ruslar 3 Mart'ta Rus
donanmasına yeni katılan sürati ve toplarının menzili Yavuz'dan üstün
olan Marya harp gemisi dahil 6 muhribin açtığı ateş desteği ile bir
taarruz daha yaparlar. Avni Paşa'da bu mevzilerdeki birliklerin yanındadır.
Aynı gün Batum'dan üç
nakliye gemisine iki piyade taburu, 7 Kazak bölüğü, bir top takımı ve iki
makineli tüfeği yükleyen Ruslar bu gemileri harp gemileri korumasında
Hopa'ya kadar getirirler. Gece saat bire kadar Hopa'da kalan gemiler buradan
hareketle Pazar açıklarına gelir ve 4 Şubat sabahı saat 6 sularında 18
Numaralı nakliye gemisi Pazar'ın hemen doğusuna toplam 1150 asker çıkartır,
65 Numaralı nakliye gemisi de Pazar'ın batısına 1 tabur ve 3 kazak bölüğünden
oluşan toplam 815 asker çıkartmıştır. Furtuna Deresi boyundaki Türk
kuvvetlerine çekilme emri verilmesinde geç kalındığı için kuvvetlerimiz
çember içinde kalmışlardı. Gündüz Rus donanmasının gözetlediği sahile
inen yamaçlardan çekilme şansı olmadığı için birlikler dağılır. Bir kısım
birlikler Pazar Deresini geçip yeni bir savunma hattı oluşturma şansı olmadığı
için Çayeline doğru çekilirken bir kısmı da Binbaşı Ziya Bey komutasında
Büyük Dere vadisinden güneye, Çamlıhemşin dağlarına doğru çekilerek çemberde
kalıp imha olmaktan kurtulur.
Pazar'ın doğusuna çıkan
Rus taburu derhal Türk kuvvetlerini kıskaça almak için Furtuna Deresine doğru
yönelirken dağınık olarak çekilmekte olan Türk birliklerinin ateşine
maruz kalmış bir müddet sonra da 2 piyade bölüğümüzü esir almışlardı.
Daha sonra Kornilof Vapuru sahile yanaşmış ve bir topçu takımı, 2 makineli
tüfek ve 107 asker ile 150 hayvandan oluşan yükünü boşaltmıştı.
Türk kuvvetleri
Pazar'dan batıya doğru dağınık bir şekilde çekilirken ağırlıklarını
terkettikleri mevzilerde bırakmak zorunda kalmıştı. Aynı gün Rus donanması
Çayeli ve Rize'yi bombardıman ederken de Çayeli bölgesine yeni bir çıkartma
yapıp çekilen Türk birliklerini kıskaca alarak imha etmek için hazırlıklar
yapılmıştı.
Bu amaçla 17, 18, 24 ve
65 numaralı nakliye gemileri ile Kornilof vapuruna bindirilen asker ve silahlar
5 Mart günü şafakla birlikte Çayeli'ne çıkartılmıştı. Bu durumda Çayeli
bölgesinde de yeni bir savunma hattı oluşturamayan kuvvetlerimiz, Rize'nin doğusundaki
Askaros (Taşlıdere) Deresi boyunca mevzi tutmak için çekilmeye devam
ettiler. Artçı çeteler Ruslarla oyalama harbi yapıp vakit kazanmaya çalışırken
bölge halkından toplanan gönüllülerden oluşmuş bir kısım kuvvetlerimiz
de Furtuna Deresi boyundaki savunma mevzilerimizin çatırdamaya başladığı günlerde
Rize'nin doğusunda Taşlıdere boyunca siperler kazmaya başlamıştı. Burada
tahkimat yapıp Rize'yi savunmaya hazırlanıyorlardı. Bu askerlerin çoğu
silahsızdı. Bir kısmı da ise sadece tekli tabir edilen eski tüfekler vardı.
Ç
ayeli'nde denize karşı
konuşlandırılmış iki Şnayder dağ topundan birisi Rus donanmasının açtığı
ateşle imha olmuş ve geri çekilen birliklerimizin elinde ateş gücü yüksek
silah kalmamıştı. Sahil Cephesini takviye için gönderilen ve Rize'ye ulaşan
Samsun Jandarma Taburu da İslampaşa Mahallesinden geçerek Taşlıdere'ye ulaşmıştı.
Gönüllülerden oluşan ve çoğu tüfeksiz askerler Taşlıdere'de
mevzilendirilirken, bölgedeki Rum ve Ermeniler birliklerimizin yerlerini kayıklarla
Rus gemilerine giderek ya da işaret vererek bildiriyorlardı.
Furtuna Deresi hattındaki
kuvvetlerimizin çoğu bölge halkından olan gönüllülerden oluştuğu için
bunlar ailelerini kurtarma telaşına düşmüşler ve dağılmışlardı.
Burada muvazzaf asker olarak yalnız 8. Piyade Alayının 3. Taburu vardı.
Rize'ye ilk ulaşanlar
yaralı ve hastalardı. Furtuna Deresi'nden çekilen birliklerimizin Taşlıdere'de
toplanmasına fırsat olmadan Rus donanması Rize açıklarına gelerek Taşlıdere'deki
mevzileri bombalamaya başlamış, üç muhribin korumasındaki bir nakliye
gemisi ile bir tabur askeri Rize'ye çıkartmışlardı. Gönüllülerden oluşan
Rize Sabit Jandarma Taburu ve Rusları durdurmaya çalışan Samsun Seyyar
Jandarma Taburu Rus gemilerinden açılan ateş sonucu dağılmış ve 3 saat
kadar süren bir çatışmadan sonra Ruslar 6 Mart günü ikindi sıralarında
Rize'ye girmiştiler.
Taşlıdere'deki çatışmalarda
şehit düşen askerlerimiz İslampaşa Mahallesinin sakinleri tarafından
defnedilmişti. Bu defin işi sırasında bazı askerlerin üzerlerinde çıkan
değerli eşya ve para defin işini büyük bir disiplin içinde yürüten
Rizeliler tarafından bir elde toplanmış sonra bu para ile bu şehitlerin hatırasına
bir çeşme inşa edilmişti. İslampaşa Mahallesinde şimdiki Çay Paketleme
fabrikasının yanındaki bu çeşme yörede Şehitler Çeşmesi olarak bilinir.
Kalabalık sürüler
halinde bombardımanda bazı binaları yıkılmış olan Rize'ye doluşan Rus
askerleri camileri işgal etmiş ve bir kısmını depo, bir kısmını da barınak
olarak kullanmaya başlamıştı. Rusların Sahil Müfrezesi Komutanı General
Lyakhov 8 Mart'ta Rostislav gemisinin bandosu eşliğinde düzenlenen bir törenle
Rize'ye girdi. Bu sırada Rize önlerinde duran Rus donanmasına mensup gemiler
de 31 pare top atarak Lyakhov'u selamladılar.
III. Ordu komutanı Vehip
Paşa, Sahil Cephesi komutanı olan Avni Paşa'ya Trabzon'u mümkün olduğu
kadar uzaktan savunması için emir göndermişti. Rize'nin doğusunda bir
savunma hattı kurmaya vakit kalmadan Rusların denizden çıkartma yaparak süratle
ilerlemesi sahil müfrezesinin tamamen dağılmasına neden olmuştu. Rize'nin
batısında İyidere boyunca bir müdafa hattı oluşturulmaya çalışıldı
ama burada 250 kadar er ve iki makineli tüfekten oluşan bir kuvvet toplanmıştı.
Bu kuvvetle Rusları durdurmak ise imkansızdı.
Trabzon valisi şehirdeki
erzak ve cephanenin boşaltılması için üç haftalık bir zamana ihtiyaç
duyduğunu ve Sahil Müfrezesinden bu zamanı kazanmasını istiyordu. Avni Paşa
elindeki küçük kuvvetle Rusları İyidere boyunda durdurmak için çalışırken
Ruslar 9 Mart'ta bir tabur kadar kuvveti denizden İyiderenin batı yakasına çıkartarak
buradaki kuvvetlerimizi kuşatmak istedi. Fakat Avni Paşa buradaki
kuvvetlerimize Of'un doğusunda, Baltacı- Maki Deresi boyuna çekilme emri
vermiş, burada yeni bir müdafa hattı oluşturmaya çalıştığı için
Ruslar bir sonuç alamamıştı.
Çanakkale'den III.
Orduyu takviye için gönderilen ve yolda olan 28. Piyade Alayının tamamen dağılmış
Sahil Cephesini takviye etmek için Trabzon'a sevkine karar verilmişti. Sivas
-Suşehri'nden Erzurum'a doğru yaya olarak giden alayın öncüsü olan 1. ve
2. tabur istikametini Gümüşhaneye çevirerek yola koyuldu. Ayrıca İstanbul'dan
200 mevcutlu bir piyade bölüğü Midilliye yüklenerek gönderilmişti. Bu
birlik Trabzon limanı emniyette olmadığı için Tireboluya çıkartıldı ve
buradan yaya olarak Trabzon'a hareket etti.
Avni Paşa'nın duruma
hakim olmadığı kanısında olan III. Ordu komutanı, Çoruh Cephesi komutanı
Binbaşı Halit Bey'i 28. Alay gelinceye kadar Sahil Müfrezesini düzene sokmak
ve komuta etmek üzere Of'a gönderir. 15 Mart'ta bölgeye gelen Halit Bey,
Baltacı Deresi boyunca uzanan Türk savunma hattını düzenlemeye çalışır.
Burada çoğunu tüfeksiz gönüllülerin oluşturduğu kuvvetler "Çanakkalede
destan yaratan aslanlar yolda. Onlar gelene kadar Rus'u oyalayın. Aynı zamanda
size de tüfek geliyor. Hepinize tüfek dağıtılacak" denilerek cephede
tutulmaya çalışıyordu.
Furtuna Deresi boyundaki
Rus kuşatmasından Çamlıhemşin Dağlarına çekilerek kurtulmayı başaran
Binbaşı Ziya Bey'de taburuyla Varoşkale -Çiçekli Yayla -Tatos Dağı -Cimil
yolunu izleyerek İkizdere'ye gelmiş ve geceleyin Rus hatlarından süzülerek
Sahil Cephesinin kurmaya çalıştığı müdafa mevzilerine ulaşmıştı. Bu
gelenlerle birlikte 1300 kişi olan Sahil müfrezesinin mevcudu, Sürmene, Araklı,
Of ve Çaykara köylerinden toplanan gönüllülerin de cepheye varması ile
3000 kişi kadar olmuş ve Baltacı Deresindeki Türk kuvvetleri merkez Sos Dağı
olmak üzere yeniden mevzilenmişlerdi.
Trabzon'u savunma görevi
alan 28. Alayın kumandanı Alman Binbaşı Hunker Bey durumun aciliyetinin
artması üzerine Ardasa'ya (Torul) varan 1. ve 2. taburdan 200 kadar asker seçerek
bir bölük kurdu. Güzide Bölük adı verilen bölük, bir makineli tüfek takımı
ile birlikte 16 Mart'ta Torul'dan hızlı bir yürüyüşle yola çıkarak 90 km
yolu dağları aşarak iki günde geçti ve 17 Mart akşamı Trabzon'a ulaştı.
Bu seçme askerler Sahil Cephesinde morali bozuk asker ve gönüllülerini
yeniden düzene sokacaktı.
Trabzon'a varınca
Lazistan ve Havalisi Komutanı'ndan süratle Of'a gelmek emrini alan Binbaşı
Hunker Bey, 19 Mart'ta motorlu bir kayıkla Humurgân'a (Sürmene) geldi ve aynı
günün akşamı Of'a ulaşarak Sahil Müfrezesi Komutan Vekilliği görevini
devraldı. Bu sırada Avni Paşa görevinden alınmış yerine Kurmay Yarbay
Trabzonlu Pirselimoğlu Hacı Hamdi Bey atanmıştı. Hacı Hamdi Bey Doğu
Anadolu'dan yeni görev yerine ulaşana kadar Avni Paşa görevini sürdürmekteydi.
Birkaç gündür art arda
süren Rus taarruzları ve denizden Rus donanmasının bombardımanı ile oldukça
büyük zaiyyat veren Sahil Müfrezesi dağılmak üzere idi. Özellikle 19. Türkistan
Alayının inatçı taarruzları güçlükle geri atılan bilmekteydi. 26 Mart
sabahı denizden Rus donanmasının bombardımanı altında iyice eriyen kıyıyı
tutan kuvvetler dağılmış, Ruslar saat 15.00 civarında buradan ilerleyerek
17.00'de Of'a girmişti. Avni Paşa iki taraftan kuşatılan kuvvetlerimize
Solaklı Deresinin batı yakasına geçerek, Ivyan (Yazlık Köyü) ve Manahos
(Sürmene) Deresi vadilerinin sırtlarında Ruslarla oyalama harpleri yaparak
Karadere'ye (Araklı) kadar çekilme emri vermişti. 27 Mart'ta başlayan çekilme
birliklerimizin artcılarının da 29 Mart'ta Karaderenin batı yakasına çekilmesine
kadar sürmüştü.
Sahil Cephesinin Baltacı
Deresi boyunca oluşturduğu savunma hattının çökmesi üzerine Bayburt'a ulaşmış
bulunan 28. Alayın 3. ve 4. taburları ile dağ bataryası 29 Mart'ta
Bayburt'tan kuzeye doğru yola çıkmış ve karlı dağları aşarak Horyan'a (Araklı'ya
bağlı Tekneciler Köyü) ulaşmıştı. Bölgeyi ve Rusların ilerlediği
mevzileri bilmeyen bu birliğimiz 2 Nisan'da Rusların baskınına uğradı. 2/3
Nisan'da devam eden çarpışmalar da özellikle 4. Tabur (Beyoğlu Jandarma
Taburu) oldukça fazla zaiyyat vermişti. Çarpışarak Karadereyi geçen
birliklerimiz burada mevzilenen kuvvetlere katıldı.
Trabzon'u ele geçirmeyi
amaçlayan Rus'lar Karadere önlerine kadar ilerleyen kuvvetlerini yeniden
takviye etmek amacıyla 1. ve 2. Koban Plaston Tugaylarını Novorosisi limanından
40 nakliye gemisine bindirmişlerdi. 8 taburluk bu kuvvetten başka bir topçu
taburu ve bir istihkam bölüğü de gemilere bindirilen birlikler arasında
idi. 5 Nisan'da Rus donanmasının koruması altındaki bu çıkartma filosu 7
Nisan sabahı Rize'ye ulaşmıştı. Rusların Kafkas Cephesi Komutanı General
Yudenich'te aynı gün Batum'dan Rize'ye gelmişti.
Yudenich'in birliklerinin
Sürmene'ye çıkartılması isteğine karşılık donanma komutanı Trabzon açıklarında
olduğu tahmin edilen Türk donanmasına mensup denizaltının faaliyetlerini
ile sürerek birlikleri Rize'ye boşalttı ve Yudenich'in ısrarı üzerine
birkaç nakliye gemisini Rize'de bırakarak geri döndü. Tugaylardan birine
karadan yürüyerek Sürmeneye doğru ilerleme emrini veren Yudenich, diğerini
de nakliye gemilerine bildirerek 7 Nisan'ı 8 Nisana bağlayan gece karanlığında
sahili takip ederek Sürmeneye doğru gönderdi. Amacı Araklı'ya çıkartma
yaparak Karadere'deki savunmamızı çökertmekti. Fakat buradaki
birliklerimizin takviye edildiği şeklinde gelen haberler üzerine bundan vazgeçerek
birlikleri 8 Nisan sabahı Sürmene'ye çıkartarak geri döndü.
34 Piyade Taburu, 3 süvari
bölüğü ve 48 toptan oluşan Rus Sahil Müfrezesi'nin 12 adet de deniz uçağı
vardı. Türk tarafında ise yine aynı manzara. Gönüllüler işgal altında
kalan köylerinden ailelerini göç ettirmek için dağılmış, geriye 1200
kadar asker kalmıştı. Takviye olarak gelen kuvvetlerin sayısı ise 1000
kadardı. Ayrıca Rus donanmasının sahile yaklaşarak yaptığı bombardıman
Ruslara mukayese edilemeyecek bir üstünlük sağlamaktaydı.
Günlerce süren çatışmalardan
sonra 14 Nisan günü Karadere'deki savunma hatlarımızın merkezi olan Aho Dağı'nın
19. Türkistan Alayı'nın hücumlarına dayanamayarak düşmesi ile yarılmış,
Sahile yakın olan birliklerimiz ise Rus donanmasının ağır bombardımanı
altında erimişti. Yarıdan fazlası şehit olan Karadere boyundaki
kuvvetlerimiz Trabzon'a doğru çekilmeye başlamıştı.
15 Nisan'da Yanbolu
Deresi'nin batısına çekilen kuvvetlerimiz burada bütün gün Rus taarruzuna
karşı direnmişse de donanmanın bombardımanı karşısında Yomra Deresi'nin
batısına çekilmek zorunda kalmıştı. Hacı Hamdi Bey'in emri ile 16 Nisanda
Şana (Kaşüstü) deresinin batı yakasına çekilen birliklerimiz burada iki
gruba ayrıldılar. 28. Alay, 8. Alaya bağlı bazı birlikler, iki dağ
bataryası ve makineli tüfek bölüğünden oluşan Hunker Bey grubu Değirmendere
Vadisinden güneye çekilerek Maçka sırtlarında Zigana geçidini Ruslara
kapamak için mevzilendiler. İki makineli tüfek ile jandarma ve gönüllülerden
oluşanTeşkilat-ı Mahsusa birliklerinden oluşan Muhtar Bey Grubu da şehre
girmeden Trabzonun batısına çekilerek Sera Deresi boyunca savunma hattı oluşturmaya
çalıştılar. Trabzondaki Türklerin tamamı şehri boşaltarak muhacır çıkmışlar
şehirde sadece Rum ve Ermeniler kalmıştı.
17 Nisan'da Rumlar ve
Ermeniler'in hazırladığı bir karşılama töreni ile Trabzon'a giren Ruslar
askerlerini şehre sokmayarak Değirmendere Vadisi'nden güneye doğru
ilerlemeye başladılar. Ayrıca Akçabat'a bir çıkartma yapıp Sera Deresi
boyunda savunma yapan birliklerimizin arkasına sarktılar. Sahildeki
birliklerimiz bir defa daha çember içinde kalmamak için dağılarak çekilme
zorunda kalmışlardı. Sera Deresi boyundan çekilen birliklerimiz İskefiye
Deresi (Çarşıbaşı) ne çekilmiş ve burada yeni bir müdafa hattı oluşturmuşlardı.
Sahil Cephesinde hızlı
Rus ilerleyişi ve Trabzon'un düşmesi, Bayburt bölgesinde bulunan Türk
kuvvetlerini güç durumda bırakmıştı. Acil olarak Sahil Cephesi'nin takviye
edilmesi gerektiğine inanan III. Ordu komutanı bölgeye bazı birlikler sevk
ederek Rus ilerleyişini Mayıs ayı içinde durdurmaya muvaffak olmuş ve III.
Orduya yeni gelen takviye kuvvetlerle Trabzon'u kurtarmak için bir karşı
taarruz planlamıştı.
Ruslar'da Trabzon'u ele
geçirilen birliklerini 5. Kafkas Kolordusu ile takviye etmiş ve Kolorduya bağlı
127. Tümeni 20 Mayıs'ta, 123. Tümeni ise 30 Mayıs'ta Trabzonun doğusundaki
Kovata limanına çıkartmıştı.
Trabzon civarındaki
birliklerini 22.000 muharip askerle takviye eden Ruslar bu yeni birliklerini
Trabzon'un güneyi ve batısına sevkederken buralardaki eski birliklerini
Bayburt üzerine yapacakları bir taarruz için Çaykara'nın Sultanmurad Yaylası,
Sürmene'nin Madur Dağı bölgesine sevketmişti.
Haziran ayının ilk yarısında
tamamlanan bu sevkiyatlar yapılırken Bayburt bölgesindeki Türk kuvvetleri de
Trabzon'u kurtarmak için bir karşı taarruza hazırlanıyordu. Burada oluşturulan
Hart (Aydıntepe) Cephesi'ne bağlı birlikler dağlardaki geçitleri tutarken
III. Orduya Çanakkale'den takviye olarak gönderilen 5. Kolordunun kumandanı
Fevzi Çakmak Paşa'da Kop, Çoruh, Hart, Lazistan ve Sahil Cephelerinin bağlandığı
3. mıntıkanın komutanı olarak bölgesindeki Türk savunma hattını düzenlemek
için çalışıyordu.
Hart Cephesinin Trabzon'u
kurtarmak için planladığı taarruzun ilk ayağı 22 Haziran'da Madur Dağı
Sultanmurad yaylası bölgesinde başlamıştı. İlk iki günde şiddetli
taarruzlarla Ruslara ağır zaiyyatlar verdirilmiş ve Rusların daha evvel işgal
ettiği tepeler ele geçirilmişti. 29 Haziranda Rusların karşı taarruzlarını
püskürterek sahile yakın tepelere inen kuvvetlerimiz, Maçka'nın güneyinden
Trabzon'a yapılacak nihai taarruzdan sonra Trabzon'dan çekilecek Rus
kuvvetlerinin arkasını kesmek ve çember içine alıp imha etmek için
beklerken Ruslar, Kop Cephesindeki Masat Deresinden cepheyi yararak Bayburt'a doğru
ilerlemeye başlamıştı. Çemberde kalmak tehlikesi ile karşı karşıya
kalan Bayburt bölgesindeki kuvvetlerimiz Bayburt'tan Kelkit, Zigana ve Madur bölgesinden
Gümüşhane istikametine doğru çekilmeye başlamıştı.
Temmuz ayında ilerlemeye
devam eden Rus kuvvetleri Bayburt'tan sonra Erzincan'ı da işgal etmişti. Ağustos
başlarında sahildeki Rus kuvvetleri Harşit Deresine kadar ilerlemişler ve
burada yeni bir müdafa hattı oluşturan Türk kuvvetleri tarafından
durdurulmuşlardı.
1917 kışı Doğu
Anadolu'daki Rus birliklerine oldukça büyük zaiyat verdirmişti. Uzayıp
giden savaş Rusya'yı iyice tahrip etmiş ve 8 Mart 1917'de ihtilal patlak
vermişti. Rusya'da ihtilal hükümetinin kurulması ve Çar'ın devrilmesinden
sonra Doğu Anadolu'daki yorgun Rus ordusunda da çözülmeler ve
disiplinsizlikler başlamıştı. 5 Kasım'da başta bulunan Kerensky Hükümetini
devirerek yönetime el koyan Bolşevikler, Çarlık rejiminin yaptığı tüm
gizli antlaşmaları açıklayarak, Almanya ile barış görüşmelerine başlamasından
sonra Türk Başkomutanlığı da Doğu Anadolu'daki Rus ordusu komutanlığına
bir mütareke teklifinde bulunmuş ve 18 Aralık 1917'de Erzincan'da bir mütareke
imzalanmıştı.
Mütarekeden sonra
cephede bir sükunet yaşanırken Rus askerleri birliklerinden ayrılarak
evlerine dönmeye başlamışlardı. Bu durum üzerine Rus komutanlar işgal altındaki
toprakları Gürcü ve Ermeniler'e teslim etmek üzere Gürcü ve Ermeni
birlikleri oluşturmaya başlamışlardı.
III. Ordu karargahına işgal
altındaki topraklarda Rus kuvvetlerinin yerini Ermeni kuvvetlerinin almakta
olduğu ve bu kuvvetlerin Müslüman ahaliye toplu katliamlar uyguladığı
haberleri gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine Başkomutanlık karargahı III.
Ordu komutanına Ruslarla çatışmamak koşulu ile işgal altındaki
topraklarda bulunan Türkler'in katliamdan kurtarılması için harekete geçme
emrini verdi.
23 Ocak 1918'de harekete
geçme emri alan birlikler hazırlıklarını tamamlayarak 1 Şubat'ta harekata
başladılar. Sahildeki kuvvetlerimiz harekete başlamak için takviye olarak gönderilen
123. Piyade Alayı'nın Giresun'a çıkmasını beklediği için iki gün daha
beklemiş ve 14 Şubat'ta harekata başlamışlar ve Eynesil'e kadar ilerlemişlerdi.
15 Şubat ta Vakfıkebir'e ulaşan birliklerimiz Trabzon civarındaki Rus
kuvvetlerinin deniz yolu ile Trabzon'dan ayrılması ve Trabzon'u bir an evvel
kurtarmak üzere sabırsızlanmaktaydı. Bu amaçla yazılan bir mektupla
Trabzon'daki Rus komutanına gönderilirken ileri harekata devam eden
birliklerimiz 19 Şubat'ta Akçabat ile Trabzon arasındaki Kalemena ve Sera
Deresi arasında toplanmış savaşsız Trabzon'a girmek şansını denemek için
burada beklemeye başlamışlardı.
Sürdürülen görüşmelerde
Ruslar'ın şehri kısa sürede boşaltılamayacağı anlaşılınca 24 Şubat'ta
şehre girilip doğuda Yomra'ya kadar ilerlenmesi kararlaştırıldı. Fakat 23
Şubat'ta Trabzon'da bulunan Bolşevik Komitesi isteklerimizi kabul ederek 37.
Kafkas Tümenimize 24 Şubat 1918'de bando ve bir Rus birliği tarafından düzenlenen
karşılama töreni ile şehir teslim edildi. Şehirde bulunan Gürcü ve Ermeni
birlikleri daha önce deniz yolu ile Trabzon'dan ayrılmış ve 8000 kadar Rus
askeri Değirmendere bölgesinde toplanmışlardı. Bunlarda aslında deniz yolu
ile Trabzon'dan ayrılmak için beklemekteydiler. İleri harekata devam emrini
alan birliklerimiz 25 Şubat akşamına doğru Of'a kadar ilerlemişlerdi. Aynı
gün 11 Rus Vapuru ve bir torpido Trabzon Limanından Rus askerlerini
memleketlerine götürmek üzere yüklemekteydi.
Rize'ye doğru ilerlemek
için Of'ta takviye kuvvetlerinin gelmesini bekleyen birliklerimiz 2 Mart
1918'de ileri harekata devam ederek Rize'ye girer ve böylece Rize Rus işgalinden
kurtulmuş olur. Ruslar geri çekilmeye başladıkları sırada Rus ordusunda
bulunan Ermeniler bir çok cami ve Rize Çarşısını ateşe vermiş çevreyi
yağmalamaya başlamıştı.
Rize'nin kurtarılmasından
sonra Artvin'e kadar bölge halkı milis kuvvetler oluşturarak Rusların boşluğunu
Ermeniler'in doldurmasına ve katliam yapılamasına mani olmak üzere harekata
geçmişti. Bu arada ilerlemeye devam eden 37. Kafkas tümeni 10 Mart'ta Çayeli'ne
girmiş ve 14 Mart'ta Hopa'ya 4 Nisan'da da Sarp'a ulaşarak Batum'u almak üzere
10. Kafkas tümeninin Trabzondan takviye olarak gelmesini beklemeye başlamıştı.
Bu sırada bölgede bulunan Halit Bey Bölge halkından teşkil etmekte olan 3.
Kafkas Tümeninin teşkilatlanması için çalışmaktaydı. Yaklaşık 3000
kadar mevcudu bulunan Tümen 1 Nisan'da Hopa'dan hareketle 3 Nisan'da Acara'ya
ulaşır.
5 Nisan'da kolbaşı
Rize'de olan 10. Kafkas Kolordusu doğuya doğru ilerlerken 9 Nisan'da Mavera-i
Kafkas Hükümeti bir ateşkes teklifinde bulunmuştu. Bunun üzerine 11 Nisan'a
kadar harekatı durduran 3. Ordu komutanı Vehip Paşa Trabzon'da yapılan görüşmelerden
sonuç çıkmayınca 37. Kafkas Tümeni ile Borçka üzerinden Batum bölgesine
müşterek bir harekat düzenlemiş ve birliklerimiz taarruzla 14 Nisan'da
Batum'a girmişti.
İşgalden kurtulan Rize
bölgesi çok güç günler yaşamış, yöre halkının "Kıtlık"
dediği bir yokluk ve yoksulluk döneminde açlık ve salgın hastalıktan yüzlerce
kişi ölmüştü. Mondros mütarekesinden sonra vatan toprakları yer yer işgal
edilmeye başlayınca bölgede Rum çetelerinin faaliyetleri görülmeye başlamış
Rizeliler yerel önderlerin başkanlığında Rumlarla mücadeleyi sürdürmüştü.
Milli Mücadelenin başlangıcında
Gençağaoğlu Hafız İsmail Hakkı Efendi ve Hemşinli Memişoğlu Mehmet
Necati Hoca'yı seçerek Erzurum Kongresine delege olarak gönderen Rizeliler,
Kuvayi Milliye'ye yazılarak İstiklal Savaşına katıldılar. Özellikle İpsiz
Recep ve arkadaşlarının Milli Mücadelenin ilk yıllarında İstanbul'dan
Anadolu'ya silah sevkiyatındaki ve Adapazarı bölgesindeki faaliyetleri Milli
Mücadele sürecinde başlı başına bir destandır.